Menfaatperestlerin giderek arttığı, karşılıksız hiçbir şeyin yapılmadığı günümüzde, atılacak her adımda ’’menfaatim ne olacak’’ diye düşünenler çoğaldıkça çoğalmıştır. Kendi çıkarlarına zarar geldiğinde yaygara koparır, başkalarını hiç düşünmezler. Birde ’’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’’ diyen umursamaz kimseler vardır.
Bir musibet bin nasihatten iyidir misali, hayat dersi veren üç farklı hikaye vardır. Bizi düşünmeye, ders çıkarmaya, zararın bir yerinden dönmeye yöneltecek hikayeler..
Birinci hikaye: Yaşlı bir adam, sabah erkenden evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin kendisine çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Yaşlı adamı hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar. Hemşireler adamcağızın yaralarını pansuman yapmış ama biraz beklemesini, kırık ya da çatlak olup olmadığına bakılacağını, röntgen çekileceğini söylemişler. Yaşlı adam huzursuzlaşmış, acelesi olduğunu, tetkik istemediğini söylemiş.
Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar. Yaşlı adam; ’’Karım huzurevinde kalıyor, her sabah onunla kahvaltı yapmaya giderim, geç kalmak istemiyorum’’ demiş. Hemşire;’’siz gecikince karınızın merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde’’ deyince, adam üzgün bir ifade ile,’’ ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor.’’ Demiş. Hemşireler hayretle ’’madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşturuyorsunuz’’ demişler. Adam buruk bir sesle’’ ama ben, onun kim olduğunu biliyorum’’ demiş.
Bu bir insanlık dersi, karşılıksızlık örneğidir. Bir gün kendisinin de aynı durum da olabileceğini unutmamalıdır. Kişi; kendisine yapılmasını istemediğini, başkasına yapmamalıdır. Başkasından nasıl bir davranış bekliyorsa, o da öyle davranmalıdır.
İkinci hikaye: Evin minik faresi, eve fare kapanı alındığını görünce üzülür.’’Evde bir fare kapanı var’’ diye bağırarak telaşla bahçeye fırlar. Tavuk umursamaz,’’Bu senin sorunun’’ der.Fare, kuzunun yanına gider, ondanda’’Dua etmekten başka yapacağım bir şey yok’’ cevabını alır. Evin İneği de oralı olmaz. Fare başının çaresine bakıp, kapana yakalanmamak için delikten çıkmaz. Gecenin bir yarısı, kapanın sesi duyulur. Çiftçinin eşi hemen koşup gelir. Kapana zehirli bir yılan, kuyruğundan yakalanmıştır. Yılan acı içinde kıvranırken, çiftçinin eşini ısırır. Çiftçi eşini hemen Doktora götürür. Eve geldiklerinde kadının ateşi yükselir. Çiftçi tavuk suyunun iyi geleceğini düşünerek, tavuğu keser. Olayı duyan köylüler kadını ziyarete gelir. Çiftçi gelenlere ikram etmek için kuzuyu keser. Kadın günden güne fenalaşır ve ölür. Cenazeden sonra insanlar çiftçinin evine doluşur. Bu kez sıra inektedir.
Sonuç itibariyle, fareye bir şey olmaz. Ama, gelen tehlikeyi üstlerine alınmayan hayvanların hepsi birer-birer ölür.
Tıpkı bunun gibi her zaman’’bana dokunmayan yılan bin yaşasın’’ demek de, doğru olmuyor galiba.
Üçüncü hikaye; Üniversitede bir profesör, elindeki tebeşirle tahtaya kocaman bir ’’1’’ rakamını yazmış. Öğrencilerine;’’bakın’’ demiş ’’bu kişiliktir, hayatta sahip olacağınız en değerli şeydir.’’ Sonra 1’in yanına 0 (sıfır) koydu.’’Bu başarıdır, başarılı bir kişilik 1’i 10 yapar.’’ dedi. Bir, 0 (sıfır ) daha ekledi ’’bu tecrübedir, 10 iken 100 (yüz ) olursunuz''. Sıfırlar böyle uzayıp gitti. Yetenek… Disiplin… Sevgi…
Eklenen her yeni 0 (sıfırın) kişiliği on kat zenginleştirdiğini anlattı. Sonra eline silgiyi alıp en baştaki 1’i sildi. Geriye bir sürü sıfır kaldı. Hoca son durum ile ilgili yorumunu yaptı: ’’KİŞİLİĞİNİZ YOKSA ÖBÜRLERİ SIFIRDIR.
Kişilik en önemli olgudur. Başarı, tecrübe, yetenek, disiplin, sevgi, bunların hepsi bir kişilikte toplanırsa ancak o zaman bir anlam bulur. .
Bu hikayelerin hepsi ders alınacak, birer tecrübe örnekleridir. Hepimize birer ışık tutması dileklerimle, 2011 yılının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ederim. Saygılarımla.