Ülkelerin uzun vadeli, “günü değil, geleceği
kurtaracak” programları olmalıdır. Günlük politika yaparak günü kurtarmak, ,
ülke kaynaklarını boşa harcamaktır. Ülkelerin uzun vadeli planları, Misyonu ve
Vizyonu olmalıdır.
Misyonumuz; Ülkemizin gelecek
kaygısını yok etmek, tarih, dil ve kültür faktörünü dikkate alarak, güçlü bir
Türk birliğini kurmak, Türkiye’nin önce bölgesinde, sonra Dünyada lider ülke
olma ülküsü gerçekleştirmek.
Vizyonumuz; Ülkemizi dünya ülkeleriyle
her alanda rekabet edebilir hale getirmek, bilimde, teknikte, sanayide,
ticarette en üst seviyelere çıkartmak, hem ekonomik hem de siyasi
hâkimiyetimizi, elimizde bulundurmak, olmalıdır. Üreten, kalkınan, dışa avuç
açmaktan ve bağımlılıktan kurtulan, kendi kendine yeten, bir ülke oluşturulmalıdır.
Hızla değişen dünyada, hedefimiz;
yarının Türkiye’sini planlamak, güçlü bir gelecek inşa etmek olmalıdır. Siyasal
ve sosyal ilişkiler ile birlikte ülkemizin iktisadi yapısı da
güçlendirilmelidir. İktisadi hâkimiyeti olmayan ülkelerin siyasi hâkimiyeti de
olamaz. Güçlü, üreten bir ekonomiye
sahip olmak gerekli ve şarttır. Ekonomik Büyüme; Yatırım, Üretim ve İstihdam
ile mümkündür. Harcamaya bakarak büyük bir ekonomiye sahip olduğumuzu
savunamayız. Borçlanarak tükettiğimiz gerçeğini görmezden gelemeyiz. Borcu,
borç alarak kapatmaya çalışıyoruz. Ödenemeyen kredi kartı borçları ve banka
kredileri Türkiye bütçesinin yarısını çoktan aşmıştır.
Ülke borcunu onlarca kez
ödeyebileceğimiz servet yeraltın da yatarken, yabancılara avuç açar hale gelmiş
olmak, utanç verici bir durumdur. Kendi Fabrika ve işletmelerimizi kurmalı,
kendimiz üretmeli, kendi işsizlerimize iş sağlamalıyız. Haberleşmeyi ve
Madenleri yabancıların ellerinden kurtarmalıyız. Üretebildiğimiz ürünlerin ithalatını
durdurmalı, dışa bağımlılıktan ve cari açıktan kurtulmalıyız. Stratejik önemi
olan kurumları elimizde bulundurmalı, kendi enerjimizi ve silahımızı kendimiz
üretmeliyiz
Dünyadaki dengeler değiştikçe, yerimizi
ve konumumuzu geliştirmeli, zamana ve şartlara daima hazır olmalıyız. Dengeler
değiştiğinde, güçlenen ve gelişen yine biz olmalıyız. Değişime yön vererek,
yarını biz planlamalıyız. Gelişmelerde öncü rol almalı, geleceği biz
hazırlamalıyız. Türkiye’nin gelecek ile ilgili planlarını yaparken, Dünya
ülkelerinin gelecek ile ilgili planlarını da takip etmeliyiz. Yabancıların
senaryolarında figüran olmaktansa, kendi senaryomuzda başrol oynamalıyız.
Dünyayı bir dengeye oturtmalı, bizi
bekleyen günlere hazırlıklı ve hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü
oturup beklemek değildir. Bizzat Hazırlanmak lazımdır. Millet olarak buna nasıl
hazırlanmalı? Manevi köprülerimizi sağlam tutarak! Dil, İnanç, Tarih birer
manevi köprüdür. Bugün biz, kan bağımız olan diğer Türk Devletleri ile dil
bakımından, gelenek, görenek ve tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüş
olabiliriz. Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, yoksa onlarınki mi? Bunun hesabını
yapmanın da hiçbir anlamı ve yararı yoktur. Onların bize yaklaşmasını
beklemeden, biz onlara yaklaşmalıyız. Tarih bağı, Folklor bağı, Dil bağı gibi
kültürel bağımızı yeniden kurmalı ve daha da güçlendirmeliyiz. Türk dili ve
Türk tarihi ortak payda alınmalı ve geliştirilmelidir. Ortak yanlarımız dikkate
alınmalı, İlişkilerimiz ortak paydaya oturtulmalıdır. Böylece aynı Milletler,
birbirini daha kolay anlar hale gelecek, bir sevgi paylaşacak, kederde ve
mutlulukta birbirini arar hale gelecektir.
Milletler varlıklarını sürdürmek için
idealleri ile beslenir ve kuvvet bulurlar. Millete hayatiyet veren ve tarihi
seyir içerisinde, geleceğe intikalini sağlayan temel unsur ise, elbette ki
ülküleridir. Ülküler ve gerçekçi davranışlar tarihi akışı sağlarlar. İdealler
gerçekleştikçe, ideal olmaktan çıkar, yaşadığımız gerçekler haline dönüşür. İyi
ya da kötü olmaları ise, bizim sorumluluğumuzun sonucuna bağlıdır. Bir toplumun
ya da milletin bu evrenden bir tek talebi vardır o da kayıtsız şartsız yaşama
hakkıdır. Daha düz bir deyişle var olma talebidir. Milletin birinci asli görevi
varlığını sürdürmektir. Devlet, sistem, rejim ve her türlü organize yapı,
milletin asıl varlığından sonra gelir.
Bugün ölümsüz
gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek azı kalacak ya da hiçbir şey
kalmayacaktır. Ne oldum demek yerine ne olacağım demeli, hedef ona göre
belirlenmelidir. Devletler ve milletler bu idrakte olmalıdır. Tarihte bir
zamanlar dünyaya yön veren, o muhteşem, o büyük İmparatorlukların, bugün neden
var olmadıklarını düşünmeli ve ona göre davranmalıyız. Unutmayın ki; bir
zamanlar dünyaya onlar hükmediyorlardı, ama bugün yoklar! Geçmişte var olan ve
dünyaya hükmeden, O büyük İmparatorlukların, ellerinde sımsıkı tuttukları
milletlerin, avuçlarından nasıl sıyrıldıkları da iyi tahlil edilmelidir.
Tarihi bilmek ve ders çıkartmak,
geleceğe yön vermek için önemli ve de gereklidir Tarihin başlangıcından
itibaren ismi konmuş, coğrafyası tanımlanmış ve bütün iç dinamikleri
tamamlanmış olarak, günümüze kesintisiz bir nehir gibi akıp gelen çok az toplum
vardır. Bunlardan biride Türk toplumu ya da Türk milletidir. Millet olma bilincimizi
koruyarak geleceğe yine akıp gitmeliyiz.
Gelecekteki Misyon ve Vizyonumuz,
ileriye dönük ve geleceğe dair olmalı, günü kurtarmanın değil, geleceği
kurtarmanın hesabını yapmalıyız.