Devrin büyük âlimi, uleması, bilgini Şeyh Edebali’nin Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu ve damadı Osman Gazi’ye Vasiyetinde: “Ey oğul, beysin; Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana. Geçimsizlik bize, çatışmalar, uyuşmazlıklar bize, adalet sana. Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana. Ey oğul! Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın! Ey oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kula bağlı. Allah yardımcı olsun!” demiş. Bu vasiyet Osman Gazi’ye olsa da; Devleti yöneten herkes için geçerli ve önemli sözler içermektedir.
Söylenen her söz önemlidir. Ancak; bu vasiyetteki iki sözün üzerinde özellikle durmak istiyorum. Birincisi: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” İnsanı yaşatmak için ne yapılmalı? Öncelikle aş verilmeli. Aş vermek için iş verilmelidir. İnsan bir işte çalışıp üretecek, kazandırırken kendisi de kazanacaktır. İş verebilmek için Fabrika ve İşletmeler kurulmalı, Üretim - Tüketim dengesi tesis edilmelidir. Böylece ekonomi gelişecek, devlet güçlenecektir. Güçlü Devlet için Sağlıklı ve Eğitimli iş gücü gereklidir. İşini doğru düzgün yapabilmek için, insanı eğitmek gerekir. Bunun için okullar açılmalı, Üniversiteler kurulmalı, Öğretmenler, Öğretim Üyeleri yetiştirilmelidir. Verimli çalışabilmek ve üretebilmek için de her insana kaliteli sağlık hizmeti verilmelidir. Çağının en önemli Hastaneleri kurulmalı, Doktor, Hemşire, Laborant, Bakıcı, Eczacı, Araştırmacı yetiştirilmelidir. İkincisi: ADALET. Devleti ayakta tutacak ve güven duygusunu canlı kılacak en önemli olgudur. “Güçlü olan haklı” değil, “Haklı olan güçlü” olmalıdır. Socrates’e sorarlar:”Dünyayı ayakta tutan şey nedir? Socrates. Bu dünya adalet ile ayakta durur. Zulüm geldiği zaman, o devletin varlığı düşünülemez.”diye cevap verir. Bilgelerden birisine sorarlar en kısa Anayasa nasıl olmalı? Bilge kişinin cevabı ”En kısa Anayasa bana göre: kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi, başkalarına yapmayın. Kanun budur, gerisi sadece yoruma kalmıştır.” Şeklindedir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı kerimin Araf 29, Mümin 20, Nahl 90, Nisa 58 Ayetlerinde “Adalet yüce Allah (c.c ) ın emridir” buyrulmaktadır. Maide suresi 8.ayet “Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olun” buyurmaktadır. Allahın emirlerine rağmen İslamcı, tarikatçı ya da cemaatçı gibi isimlerle anılanların gerçek İslam nizamı üzere yaşamadıkları, Allahın emirlerine uymadıkları, adaletsizliği mübah gördüklerini üzülerek görmekteyiz. Hâlbuki Kur’an ayetleri ile kesin hüküm vardır ve farklı yorumlanamayacak kadar açıktır. Adalat herkes içindir ve herkese birgün lazım olacaktır.
Adalet, sadece hukuksal yapıdan ibaret değildir. İş hayatında, çalışanlar arasında ayrımcılığın olmadığı adil bir yönetim sergilenmeli, gelir dağılımında adalet de sağlanmalıdır. “Zenginin köpeğinin içtiği sütü fakirin bebeği içemiyorsa, adaletten söz edilemez.” Diye bir söz vardır. Çağımızda zengin ile fakir arasındaki fark, uçurum boyutuna varmıştır. Gelir dağılımında müthiş bir adaletsizlik hüküm sürmektedir. Zengin daha zengin olmakta, fakir daha da fakirleşmektedir. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” Hadisi şerifi adeta unutulmuş, “gemisini kurtaran kaptan” diyenler çoğalmıştır. KPSS, YGS, LYS, OKS, Ögretmen atamaları, Polis sınavları vs. Aklınıza gelen ne kadar sınav varsa soru çalma, şifre verme kayırmacılık, torpil gibi haksızlıklar konuşulmuş ve konuşulmaktadır. Kul hakkı ihlal edilmiş, fırsat eşitliği ve adalet duyguları önemsenmez olmuştur. Hele hele İmam Atamalarında bile torpil ve kayırmacılık yapılıyorsa, kul hakkını kimden öğrenecek, kime güveneceğiz? “Efendim eskiden onlar böyle yapmıştı, şimdi bunlar yapıyor.” Bahanesi, adaletsizliğin el değiştirdiğinin ifadesidir.
Doğru insanların referansı yanlış insanlar olamaz. Hz. Ömer ( r.a ) gibi adaleti ile bilinen bir değer varken, inançsızları örnek almak olabilir mi? “Sizin onlardan ne farkınız var?” diye sorarlar, adama. Adaleti sağlamak kimin görevi? Sorusuna cevap veremezsiniz. Haksızlığa uğrayan kişilerin boynunun bükük bırakılması ve çaresizliğe itilmesinin vebalini hatırlamak ve hatırlatmak görevimizdir. Devletler İnsansız, İnsanlar da adaletsiz yaşayamazlar. İnsanı yaşatmak ve adaleti sağlamak devleti yönetenlerin en temel görevleridir. “Benim tarafım değilsen, bertaraf olursun” deme lüksüne hiç kimse sahip değildir. ADALET, sadece isimde ve sözde kalmamalıdır.
Söylenen her söz önemlidir. Ancak; bu vasiyetteki iki sözün üzerinde özellikle durmak istiyorum. Birincisi: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” İnsanı yaşatmak için ne yapılmalı? Öncelikle aş verilmeli. Aş vermek için iş verilmelidir. İnsan bir işte çalışıp üretecek, kazandırırken kendisi de kazanacaktır. İş verebilmek için Fabrika ve İşletmeler kurulmalı, Üretim - Tüketim dengesi tesis edilmelidir. Böylece ekonomi gelişecek, devlet güçlenecektir. Güçlü Devlet için Sağlıklı ve Eğitimli iş gücü gereklidir. İşini doğru düzgün yapabilmek için, insanı eğitmek gerekir. Bunun için okullar açılmalı, Üniversiteler kurulmalı, Öğretmenler, Öğretim Üyeleri yetiştirilmelidir. Verimli çalışabilmek ve üretebilmek için de her insana kaliteli sağlık hizmeti verilmelidir. Çağının en önemli Hastaneleri kurulmalı, Doktor, Hemşire, Laborant, Bakıcı, Eczacı, Araştırmacı yetiştirilmelidir. İkincisi: ADALET. Devleti ayakta tutacak ve güven duygusunu canlı kılacak en önemli olgudur. “Güçlü olan haklı” değil, “Haklı olan güçlü” olmalıdır. Socrates’e sorarlar:”Dünyayı ayakta tutan şey nedir? Socrates. Bu dünya adalet ile ayakta durur. Zulüm geldiği zaman, o devletin varlığı düşünülemez.”diye cevap verir. Bilgelerden birisine sorarlar en kısa Anayasa nasıl olmalı? Bilge kişinin cevabı ”En kısa Anayasa bana göre: kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi, başkalarına yapmayın. Kanun budur, gerisi sadece yoruma kalmıştır.” Şeklindedir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı kerimin Araf 29, Mümin 20, Nahl 90, Nisa 58 Ayetlerinde “Adalet yüce Allah (c.c ) ın emridir” buyrulmaktadır. Maide suresi 8.ayet “Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olun” buyurmaktadır. Allahın emirlerine rağmen İslamcı, tarikatçı ya da cemaatçı gibi isimlerle anılanların gerçek İslam nizamı üzere yaşamadıkları, Allahın emirlerine uymadıkları, adaletsizliği mübah gördüklerini üzülerek görmekteyiz. Hâlbuki Kur’an ayetleri ile kesin hüküm vardır ve farklı yorumlanamayacak kadar açıktır. Adalat herkes içindir ve herkese birgün lazım olacaktır.
Adalet, sadece hukuksal yapıdan ibaret değildir. İş hayatında, çalışanlar arasında ayrımcılığın olmadığı adil bir yönetim sergilenmeli, gelir dağılımında adalet de sağlanmalıdır. “Zenginin köpeğinin içtiği sütü fakirin bebeği içemiyorsa, adaletten söz edilemez.” Diye bir söz vardır. Çağımızda zengin ile fakir arasındaki fark, uçurum boyutuna varmıştır. Gelir dağılımında müthiş bir adaletsizlik hüküm sürmektedir. Zengin daha zengin olmakta, fakir daha da fakirleşmektedir. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” Hadisi şerifi adeta unutulmuş, “gemisini kurtaran kaptan” diyenler çoğalmıştır. KPSS, YGS, LYS, OKS, Ögretmen atamaları, Polis sınavları vs. Aklınıza gelen ne kadar sınav varsa soru çalma, şifre verme kayırmacılık, torpil gibi haksızlıklar konuşulmuş ve konuşulmaktadır. Kul hakkı ihlal edilmiş, fırsat eşitliği ve adalet duyguları önemsenmez olmuştur. Hele hele İmam Atamalarında bile torpil ve kayırmacılık yapılıyorsa, kul hakkını kimden öğrenecek, kime güveneceğiz? “Efendim eskiden onlar böyle yapmıştı, şimdi bunlar yapıyor.” Bahanesi, adaletsizliğin el değiştirdiğinin ifadesidir.
Doğru insanların referansı yanlış insanlar olamaz. Hz. Ömer ( r.a ) gibi adaleti ile bilinen bir değer varken, inançsızları örnek almak olabilir mi? “Sizin onlardan ne farkınız var?” diye sorarlar, adama. Adaleti sağlamak kimin görevi? Sorusuna cevap veremezsiniz. Haksızlığa uğrayan kişilerin boynunun bükük bırakılması ve çaresizliğe itilmesinin vebalini hatırlamak ve hatırlatmak görevimizdir. Devletler İnsansız, İnsanlar da adaletsiz yaşayamazlar. İnsanı yaşatmak ve adaleti sağlamak devleti yönetenlerin en temel görevleridir. “Benim tarafım değilsen, bertaraf olursun” deme lüksüne hiç kimse sahip değildir. ADALET, sadece isimde ve sözde kalmamalıdır.